mümtehine suresi 7 ayet okuyanlar
5) MÂ'ÎDE sûresini, kırk defa okuyan kimseye, Allahu teâlâ bol rızık, mal ve makam ihsan buyurur. 6) ENAM sûresini, kırk bir defa okuyanların, kapalı kısmetleri açılır, karışık işleri ve halleri düzelir, Allahu teâlâ düşman şerrinden muhafaza buyurur. 7) Â'RAF sûresini okumaya devam edenler, âhiret azabından
YAHUDİLEŞMEKVE HİRİSTİYANLAŞMAKTIR, MÜMTEHİNE SURESİ AYET 9. “ Sizinle Dininiz hakkında savaşanlarla, Hakaret edenlerle, İbadetlerinize yasaklama, kısıtlama getirenlerle, Sizi Yurdunuzdan çıkaranlarla veya Yurdunuzdan çıkarılmanız için yardım eden kimselerle.
Nahl Mümtehine ve Ibrahim Sure’lerinde Ibrahim’in müslümanlara Tanri tarafindan ahlak örnegi olarak gösterildigi açiklanir: örnegin Mümtehine Suresi’nde söyle yazili: “Ibrahim ve onunla beraber olanlarda, sizin için uyulacak güzel bir örnek vardir” (K. 60 Mümtehine 4-7; ayrica bkz. Nahl 120-122).
Zarîyatsuresi, 58. ayet; Mümtehine suresi, 7. ayet ve En’am suresi, 65. ayetlerinin meallerini kuran.diyanet.gov.tr adresinden araştırarak aşağıya yazınız. ulaşabilmek ve dersinizi kolayca yapabilmek için aşağıdaki yayınımızı mutlaka inceleyiniz.
Kuranı Kerimi anlamak, ona göre yaşayabilmek, işte bütün mesele bu. Mümtehine suresi 7. âyet Edip Yüksel meali: Belki de ALLAH sizinle onlar arasındaki düşmanlığı sevgiye çevirir.
Site De Rencontre Ça Marche Ou Pas. Haşr Sûresi 6-7. Ayet Tefsiri Hakkında Konusu Nuzül Fazileti Haşr Sûresi Hakkında Haşr sûresi Medine’de inmiştir. 24 âyettir. İsmini, ikinci âyette geçip “sevkiyat için bir yere toplama” mânasına gelen اَلْحَشْرُ haşr kelimesinden alır. “Benî Nadr Sûresi” ismi de vardır. Çünkü sûrede onların sürgün edilmelerinden bahsedilmektedir. اَلْمُسَبِّحَاتُ Müsebbihât diye bilinen sûrelerin ikincisidir. Mushaftaki sıralamada 59, iniş sırasına göre 95. suredir. Haşr Sûresi Konusu Medinedeki yahudi kabilelerinden biri olan Benî Nadr kabilesinin sürgün edilmelerinden, bu vesileyle ganimetlerin taksiminden bahsedilir. Muhâcir ve ensar arasında gerçekleşen İslâm kardeşliğinin ne nispette bir dostluk, fedakârlık ve isâr anlayışıyla yaşandığının misalleri verilir. Bunlar, daha sonra teşekkül edecek İslâm kardeşliklerine örnek gösterilir. Münafıklar ile yahudiler arasında planlanan İslâm aleytarlığının içyüzü deşifre edilir. Onların, müslümanlar karşısında ruhlarını saran korku dile getirilir. İnsanlar, “yarın” kelimesiyle ifade edilecek kadar çok yakında vuku bulacak âhiret gününe hazırlık yapmaya, cehennemden kurtulup cennet ehli olmaya çağrılırken, inanıp emirlerini tutmaları gereken Allah Teâlâ’nın bir kısım güzel isimlerine dikkat çekilir. Haşr Sûresi Nuzül Sebebi Mushaftaki sıralamada elli dokuzuncu, iniş sırasına göre yüz birinci sûredir. Beyyine sûresinden sonra, Nûr sûresinden önce Medine’de nâzil olmuştur. Derveze, sûrenin iniş sırası hakkında şöyle bir tesbit yapmaktadır Tefsir ve siyer müelliflerinin bu sûrede sözü edilen yahudi kabilesinin Benî Nadîr olduğu ve bu topluluğun 1-4. âyetlerde değinilen Medine’den çıkarılması olayının Uhud Savaşı’ndan beş ay kadar sonra meydana geldiği hususunda görüş birliği içinde oldukları dikkate alınırsa, bunu Uhud Savaşı’ndan söz eden Âl-i İmrân sûresinden sonraki sıraya yerleştirmek uygun olur. Sûrelerin iniş sırasına dair rivayetlerde, Hudeybiye Antlaşması’yla ilgili bazı olaylara işaret eden Mümtehine sûresi ile bu sûrenin adının karıştırılmış olması muhtemeldir, dolayısıyla belirtilen sıralamada bu iki sûrenin yer değiştirmesi gerekir VIII, 207-208. Haşr Sûresi Fazileti Sabah ve akşam üç defa besmeleden önce “Eûzü billâhi’ssemîi’l-alîmi mine’ş-şeytâni’r-racîm” dedikten sonra Haşr sûresinin son üç âyetini okuyanlar için büyük müjdeler içeren hadisin sıhhat derecesiyle ilgili eleştiriler bulunmakla beraber özellikle sabah namazlarından sonra bu üç âyetin okunması gelenek haline gelmiştir bk. Tirmizî, “Sevâbü’l-Kur’ân”, 22; Müsned, V, 26; Dârimî, “Fezâilü’l-Kur’ân”, 22; Emin Işık, “ XVI, 426. وَمَٓا اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِه۪ مِنْهُمْ فَمَٓا اَوْجَفْتُمْ عَلَيْهِ مِنْ خَيْلٍ وَلَا رِكَابٍ وَلٰكِنَّ اللّٰهَ يُسَلِّطُ رُسُلَهُ عَلٰى مَنْ يَشَٓاءُۜ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ ﴿٦﴾ مَٓا اَفَٓاءَ اللّٰهُ عَلٰى رَسُولِه۪ مِنْ اَهْلِ الْقُرٰى فَلِلّٰهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينِ وَابْنِ السَّب۪يلِۙ كَيْ لَا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الْاَغْنِيَٓاءِ مِنْكُمْۜ وَمَٓا اٰتٰيكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهٰيكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُواۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعِقَابِۢ ﴿٧﴾ Karşılaştır 6 Allah’ın savaşsız olarak onlardan alıp Peygamberi’ne ganimet olarak verdiği mallara gelince, siz o malları elde etmek için ne at koşturdunuz, ne de deve! Fakat Allah peygamberlerini dilediği kimselerin üzerine gönderir de, zâlimlerin kalplerine korku salarak savaşa gerek kalmadan onları yenilgiye uğratır. Allah’ın her şeye gücü yeter. Karşılaştır 7 Allah’ın barış yoluyla fethedilen ülkelerin halkından Peygamberi’ne nasip ettiği ganimet malları Allah’a, Peygamber’e, Peygamber’in yakın akrabasına, yetîmlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. Tâ ki o mallar, içinizde sadece zenginler arasında dolaşan bir servet hâline gelmesin! Peygamber size ne verdiyse onu alın; size neyi yasakladıysa ondan da kaçının. Allah’a gönülden saygı besleyip O’na karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah’ın cezası pek şiddetlidir. TEFSİR Savaşsız ve zahmetsiz olarak düşmandan ele geçen mallara “fey” denilir. “Ganimet” ise savaşmak suretiyle ele geçen düşman mallarıdır. Nitekim Nadîr oğullarından elde edilen mallar, at koşturmaya veya deve sürmeye gerek olmaksızın savaşmadan elde edilmişti. Fey ile ganimetin hükümleri farklıdır. Enfâl sûresinin 41. âyetine göre ganimet beşe ayrılır. Beşte biri Allah’a ve Rasûlü’ne yani devlet bütçesine aittir. Kalan beşte dördü savaşa katılan mücahitlere dağıtılır. Fey ise tamamen Allah ve Rasûlü’ne ait olup, Peygamber ve ondan sonra gelen halifeler onu diledikleri gibi müslümanların işlerine harcarlar. Nitekim 7. ve 8. âyetler de bu malların kimlere harcanacağı hususuna ayrıca açıklık getirilmektedir. Allah Teâlâ’nın fey’in bu şekilde taksim edilmesini istemesi, malın sadece zenginler ve güçlüler arasında dolaşıp durmasını engellemek, toplumun fakir kesimlerinin de bundan azami derecede istifadesini sağlamaktır. اَلدُّولَةُ dûle kelimesi, dâl harfinin ötresiyle “elden ele dolaşan güzel şey” anlamına gelir. Dâl harfinin fethasıyla اَلدَّوْلَةُ devlet ise “sevilen, hoşa giden güzel bir şeyin ardında dolaşmak veya güzel bir şeyin ele geçmesi” mânasına gelir. İslâm devletinin iktisâdî anlayışının temelini teşkil eden kaidelerden biri de, Kur’ân-ı Kerîm’in koyduğu bu mühim esastır. Yani zenginlik sadece zenginlerin arasında dolaşan bir şey olmaktan çıkarılıp tüm topluma yayılmalıdır. Servet sadece zenginler arasında dolaşmamalı veya zenginler gün be gün daha da zenginleşirken, fakirler daha da fakirleşmemelidirler. Bu açıdan bakıldığında Kur’an’ın sadece mücerret bir kaide ortaya koymakla kalmadığı, bunun yanı sıra bir kısım pratik önlemler aldığı görülecektir. Bunların başında faizi haram kılıp, zekâtı emretmesi gelir. Fey haricinde ganimetlerden beşte birinin fakirlere verilmesini ister. Sadakaya ek olarak, çeşitli kefaretler vasıtasıyla zenginliğin akışının fakirler tarafına olması için infak edilmesini sürekli telkin eder. İslâm’ın ayrıca vefat eden kimsenin bıraktığı servetin en geniş kitleye yayılmasını sağlayacak bir veraset hukuku ihdas ettiği dikkat çeker. Ahlâkî bakımdan cimrilik kötülenirken, cömertlik fazilet olarak teşvik edilir. Zenginlere mallarında fakirlerin payı olduğu ve bu payın hayrat olarak değil, onların hakkı olarak verilmesi gerektiği bildirilir. Fey hakkında emredilen kanuna göre, onun bir kısmı toplumdaki fakir ve muhtaçlara yardım olarak kullanılmalıdır. Bu gerçekler, İslâm devletinin gelir giderlerinin ve genel olarak tüm mali ve iktisadi ilişkilerin, gelir kaynakları üzerinde zenginlerin tekel kuramayacakları ve servetin akışının fakirlerden zenginlere değil, zenginlerden fakirlere akacağı bir biçimde düzenlenmesi gerektiğini açıkça belirtmektedir. Bu sebeple buyruluyor ki Kaynak Ömer Çelik Tefsiri
إِنَّ الَّذِينَ يَتْلُونَ كِتَابَ اللَّهِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَأَنفَقُوا مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ سِرًّا وَعَلَانِيَةً يَرْجُونَ تِجَارَةً لَّن تَبُورَ İnnellezîne yetlûne kitâballâhi ve ekâmûs salâte ve enfekû mimmâ rezaknâhum sirren ve alâniyeten yercûne ticâreten len tebûrtebûre. inne muhakkak ellezîne ki onlar yetlûne okuyorlar kitâbe allâhi Allah'ın ve ekâmû es salâte ve namazı ikame ederler ve enfekû ve infak ettiler Allah için harcadılar mimmâ min mâ şeyden rezaknâ-hum onları rızıklandırdık sirren gizli olarak ve alâniyeten ve alenî olarak, açıkça yercûne ümit ederler, arzu ederler, dilerler ticâreten ticaret len tebûre asla kesilmeyecek olan, devam edecek olan Abdulbaki Gölpınarlı O kişiler ki kitabı okurlar ve namaz kılarlar ve onları rızıklandırdığımız şeylerin bir kısmını gizli, âşikâr, yoksullara harcarlar ve bu sûretle de kesat bulmaz bir alışveriş umarlar. Abdullah Parlıyan Allah'ın kitabını okuyanlar ve O'na uyanlar, namazlarında dikkatli ve devamlı olanlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizliaçık başkaları için harcayanlar; işte ancak bunlar, hiç kesintiye uğramayacak bir kazanç umabilirler. Adem Uğur Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah için gizli ve açık sarfedenler, asla zarara uğramayacak bir kazanç umabilirler. Ahmed Hulusi Muhakkak ki Allâh'ın Kitabını "oku"yanlar, salâtı ikame edenler ve kendilerini beslediğimiz yaşam gıdalarından, gizli - açık, Allâh için karşılıksız bağışlayanlar, asla kaybetmeyecekleri yatırımı yaptıklarını umabilirler! Ahmet Tekin Devamlı Allah’ın kitabını, Kur’ân’ı okuyanlar, uygulayanlar, namazı âdâbına riâyet ederek, aksatmadan âşikâre kılanlar, kendilerine verdiğimiz rızık ve servetten gizli ve âşikare Allah yolunda karşılık beklemeden, gönüllü harcayanlar, insanların ihtiyaçlarını görenler, asla zarar etmeyecek, kesada uğramıyacak büyük bir alışveriş, büyük bir kazanç kapısı bulduklarını umabilirler. Ahmet Varol Şüphesiz Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık olarak hayır yolunda harcayanlar asla zarar etmeyecek bir ticaret umarlar. Ali Bulaç Gerçekten Allah'ın Kitabını okuyanlar, namazı dosdoğru kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak edenler; kesin olarak zarara uğramayacak bir ticareti umabilirler. Ali Fikri Yavuz Gerçekten Allah’ın kitabını Kur’an’ını hükümleriyle amel etmek ve başkalarına da öğretmek suretiyle devamlı okuyanlar, namazı gereği üzere kılanlar, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden gizli ve aşikâr harcayanlar, asla ziyan etmiyecek bir ticaret sevap umabilirler. Ali Ünal Allah’ın Kitabı’nı gerektiği gibi okuyan ve dolayısıyla O’na tesbih, tahmid, tekbir ve tehlilde bulunan, namazı bütün şartlarına riayet ederek, aksatmadan ve vaktinde kılan ve kendilerine rızk olarak ne lütfetmişsek, onun bir miktarını gizli ve açık Allah rızası için ve kimseyi minnet altında koymadan ihtiyaç sahiplerine geçimlik olarak verenler, asla zarar etmeyecek bir ticaret umabilirler. Bayraktar Bayraklı Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan hayır için gizli ve açık harcayanlar, asla zarar etmeyecek bir ticaret umarlar. Bekir Sadak Allah'in Kitap'ina uyanlar, namazi kilanlar, kendilerine verdigimiz riziktan gizli ve acik sarfedenler, tukenmeyecek bir kazanc umabilirler. Celal Yıldırım Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı dosdoğru kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli-açık harcayanlar, işte onlar kesada uğramıyacak, yok olmayacak bir ticaret umarlar. Cemal Külünkoğlu Allah'ın kitabını okuyan, namazı dosdoğru kılan ve kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık olarak Allah için verenler, hiçbir zaman zarar etmeyecek bir ticaret yaptıklarını umabilirler. Diyanet İşleri eski Allah'ın Kitap'ına uyanlar, namazı kılanlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık sarfedenler, tükenmeyecek bir kazanç umabilirler. Diyanet Vakfi Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah için gizli ve açık sarfedenler, asla zarara uğramayacak bir kazanç umabilirler. Edip Yüksel ALLAH’ın kitabını okuyanlar, namazı gözetenler ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık yardım için verenler, tükenmeyen bir kazanç umarlar. Elmalılı Hamdi Yazır O Allahın kitabını okur, ardınca gider olanlar ve namazı kılıp kendilerine merzuk kıldığımız şeylerden gizli ve açık infak etmekte bulunanlar her halde öyle bir ticaret umarlar ki hiç batmak ihtimali yoktur Erhan Aktaş Kuşkusuz Allah’ın Kitap’ını okuyanlar, salatı1 ikame edenler ve rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açık olarak ihtiyaç sahiplerine verenler, asla kesilmeyecek bir kazanç umabilirler. 1- Şirkten arınmış bir bilinçle Allah’a yönelip, O’na kulluk edenler. Yardım ve desteği canlı ve diri tutanlar. Gültekin Onan Gerçekten Tanrı'nın Kitabını okuyanlar, namazı dosdoğru kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak edenler; kesin olarak zarara uğramayacak bir ticareti umabilirler. Hakkı Yılmaz 29-30 Hiç şüphesiz Allah'ın kitabını okuyan, salâtı ikame eden [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumlarını oluşturan ve ayakta tutan] ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açık olarak veren şu kimseler, Allah, ödüllerini kendilerine tastamam versin ve armağanlarından kendilerine artırsın diye, kesinlikle batma ihtimali/ olasılığı olmayan bir ticareti umarlar. Hiç şüphesiz O, çok bağışlayıcı ve karşılık vericidir. Harun Yıldırım Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah için gizli ve açık sarfedenler, asla zarara uğramayacak bir kazanç umabilirler. Hasan Basri Çantay Hakıykat, Allahın kitabını okumıya devam edenler, namazı dosdoğru kılanlar, kendilerini rızklandığımız şeylerden gizli ve aşikâr infaak edenler kat'iyyen kesâd bulmayacak bir kazanç umabilirler. Hayrat Neşriyat Doğrusu Allah’ın kitâbını okuyanlar, namazı hakkıyla edâ edenler ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden Allah yolunda gizlice ve açıkça sarf edenler aslâ zarar etmeyecek bir ticâret umarlar. İbni Kesir Şüphesiz ki Allah'ın kitabını okuyanlar, namaz kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli, açık infak etmekte bulunanlar; bitmez tükenmez bir ticaret umabilirler. İskender Evrenosoğlu Muhakkak ki Allah'ın Kitabı'nı okuyanlar, namazı ikame edenler, onları rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açık infâk edenler, asla kesilmeyecek devam edecek bir ticaret kazanç ümit ederler. Kadri Çelik Gerçekten Allah'ın kitabını okuyanlar, dosdoğru namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak edenler var ya, işte onlar tükenmeyecek bir kazanç umabilirler. Mehmet Ali Eroğlu Tam hakkıyla Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı dosdoğru kılanlar ve ihsan edilen rızıklar, İçinden gizli ve açık infak edenler; kesin olarak zarara uğratılmayacak bir ticaret umabilirler. Mehmet Okuyan 29-30 Allah’ın kitabını tilavet edenler okuyup aktaranlar, namazı kılanlar ve rızık olarak verdiğimiz şeylerden gizli ve açık infak edenler verenler, Allah ödüllerini tam olarak versin ve lütfundan nimetlerini artırsın diye asla yok olmayacak bir kazanç umarlar. Şüphesiz ki O çok bağışlayandır, şükre çok karşılık verendir. Muhammed Celal Şems Şüphesiz Allah’ın Kitabı’nı okuyan, namazı ayakta tutan ve kendilerine verdiklerimizden gizlice de, açıkça da harcayanlar, hiçbir zaman zarar etmeyecek bir ticaretin arayışı içindedirler. Muhammed Esed Allah'ın vahyine şeksiz şüphesiz uyanlar, namazlarında dikkatli ve devamlı olanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli / açık başkaları için harcayanlar; işte ancak bunlar hiç kesintiye uğramayacak bir kazanç umabilirler. Mustafa Çevik 29-30 Şüphesiz ki Allah’ın kitabını okuyanlar, davet edildikleri hayat nizamını yaşamak uğrunda gayret edenler, namazlarını bilinçli ve devamlı kılanlar, kendilerine Allah’ın verdiği rızıktan, O’nun yolunda açık ve gizli harcayanlar, tükenmez bir kazanç elde edecekler. Allah onların mükâfatını eksiksiz hatta çok daha fazlasıyla verecek. O çok merhametli, şefkatli ve bağışlayıcıdır. Mustafa İslamoğlu Şüphesiz Allah'ın kelamını tilavet edenler, namazı istikametle kılanlar, ancak verdiğimiz rızıktan gizli ve açık Allah yoluna harcayanlar asla tüketilemez bir kazanç elde etmeyi umabilirler; Ömer Nasuhi Bilmen Muhakkak o kimseler ki, Allah'ın kitabını daima okurlar ve namazı dosdoğru kılarlar ve Bizim kendilerini merzûk ettiğimizden gizlice ve âşikâre olarak infakta bulunmuş olurlar, işte onlar hiç zeval bulmayacak bir kazanç umarlar. Ömer Öngüt Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık sarfedenler aslâ tükenmeyecek bir kazanç umabilirler. Şaban Piriş Allah’ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan, infak edenler, asla yok olmayacak bir kazanç umabilirler. Sadık Türkmen O bilgin kimseler ki; Allah’ın kitabını gereği gibi/anlamaya çalışarak okurlar, salâtı ikâme ederler/namaza devam ederler. kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli açık dağıtırlar ve onlar asla batmayacak bir ticaret/alışveriş umarlar! Seyyid Kutub Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar, kendilerine verdiğimiz rızıkların bir bölümünü gizlice ve açıkça ihtiyacı olanlara verenler, hiçbir zaman zarar etmeyecek bir ticaret yaptıklarını umabilirler. Suat Yıldırım Allah’ın kitabını okuyup ona uyanlar, namazı hakkıyla ifa edenler ve kendilerine nasib ettiğimiz imkânlardan, gizli ve aşikâr olarak hayır yolunda harcayanlar, ziyan ihtimali olmayan bir ticaret umarlar. Süleyman Ateş Allâh'ın Kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan hayır için gizli ve açık harcayanlar, asla batmayacak bir ticaret umarlar. Süleymaniye Vakfı Allah'ın Kitabına uyan, namazı tam kılan ve kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık harcamada bulunanlar, tükenmeyecek bir kazanç beklentisi içindedirler. Tefhim-ul Kuran Gerçekten Allah'ın Kitabını okuyanlar, dosdoğru namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak edenler; kesin olarak zarara uğramayacak bir ticareti umabilirler. Ümit Şimşek Allah'ın kitabını okuyan, namazı dosdoğru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden gizli ve açık bağışta bulunan kimseler, hiç ziyan ihtimali olmayan bir ticareti ümit edebilirler. Yaşar Nuri Öztürk Allah'ın Kitabı'nı okuyanlar, namazı kılanlar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık infak edenler, asla batmayacak bir ticaret umabilirler. En üste taşıEn alta taşıBu yazarın mealini okumaya devam et Bir sureye/ayete tıkladığınızda mealler ilk başta yazar ismine göre alfabetik olarak sıralanır. Yazar isminin solundaki kutucuğu yukarı/aşağı taşıyarak sıralamayı istediğiniz gibi değiştirebilirsiniz. Tarayıcınızın çerezlerini silmediğiniz sürece tercihiniz daha sonraki ziyaretlerinizde hatırlanacaktır. Ayrıca bir yazarın ismine sağ tıklayarak bu yazarın mealinin en üstte veya en altta görünmesini de sağlayabilirsiniz.
MÜMİNUN SÛRESİ- 1. Haftaأَعُوذُ بِاللَّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ 1 الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ 2 وَالَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ 3 وَالَّذِينَ هُمْ لِلزَّكَاةِ فَاعِلُونَ 4 وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ 5 إِلَّا عَلَى أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ 6 فَمَنِ ابْتَغَى وَرَاءَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْعَادُونَ 7 وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ 8 وَالَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ 9 أُولَئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَ 10 الَّذِينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ 11***Kur’an büyük Kur’an ve 7 ayetli Fatiha Suresi’nden oluşur. Büyük Kur’an’da 112 Besmeleli sure vardır, 112=7*16 eder. Bir Besmelesiz sure vardır Tevbe Suresi, Fatiha ile 114 sure eder, 114=6*19 eder. Önce 64’lük, sonra 32’lik, sonra 16’lık sure grupları vardır. 64’lük gruplar önce 2’li gruplar halinde 8, sonra 3’lü gruplar halinde 12 sure vardır. Bunların tefsiri sonra 7’li gruplara geçilecektir. 7’li gruplarda 3 ve 4’lü gruplar ard arda gelerek 28 sure oluşacaktır. 3’lü gruptan 7’li gruba geçerken iki Medeni, iki Mekki olmak üzere 4 sure vardır. Geçiş sureleri üçlülere eklenirse üçlü surelerin sayısı 15 olur, 1 ekleyerek 16’ya tamamlanır. 7’lere eklenirse o zaman da 7’li sureler 35’e tamamlanır. Arada bir 3’lü daha vardır. 1Fatiha Fihrist111 2Bakara 2الم8İslamiyet'i anlatır64+1 3Âl-i İmrân 4Nisâ 2 5Mâide 6En'âm 2 7A'râf 8Enfâl 2 9Tevbe Besmelesiz 10Yunus 3الر12İslamiyet'in tarihi evrimi ve içtihat dönemi 11Hûd 12Yusuf 13Ra'd 3المر veالر 14İbrahim 15Hicr 16Nahl 3 17İsrâ 18Kehf 19Meryem 3 20Tâ-Hâ 21Enbiyâ 22Hac Medeni14 23Mü'minûn Mekki1 24Nûr Medeni1 25Furkan Mekki1 26Şuarâ 3طس3 27Neml 28Kasas 29Ankebût 4+3الم28 30Rûm 31Lokman 32Secde 33Ahzâb 34Sebe' 35Fâtır 36Yâsin 4+3 37Sâffât 38Sâd 39Zümer 40Mü'min حم 41Fussilet 42Şûrâ 43Zuhruf 4+3حم 44Duhân 45Câsiye 46Ahkaf 47Muhammed 48Fetih 49Hucurât 50Kaf 4+3Kasem 51Zâriyât 52Tûr 53Necm 54Kamer 55Rahmân 56Vâkıa 57Hadid 1010 58Mücâdele 59Haşr 60Mümtehine 61Saf 62Cum'a 63Münâfikûn 64Teğabün 65Talâk 66Tahrim 67Mülk 323232 68Kalem 69Hâkka 70Meâric 71Nuh 72Cin 73Müzzemmil 74Müddessir 75Kıyamet 76İnsan 77Mürselât 78Nebe' 79Nâziât 80Abese 81Tekvir 82İnfitâr 83Mutaffifin 84İnşikak 85Bürûc 86Târık 87A'lâ 88Gâşiye 89Fecr 90Beled 91Şems 92Leyl 93Duhâ 94İnşirâh 95Tin 96Alak 97Kadir 98Beyyine 99Zilzâl 161616 100Âdiyât 101Kâria 102Tekâsür 103Asr 104Hümeze 105Fil 106Kureyş 107Mâûn 108Kevser 109Kâfirûn 110Nasr 111Tebbet 112İhlâs 113Felâk 114Nâs 1 + 2*4+3*4 + 1+1+1+1 + 3 + 4*4+3 + 10 + 32 + 16114 1 + 64 + 32 + 16 + 1 1 + 112 +1 = 1 + 16*7 + 1 = 6*19 Bu 4 surenin birincisi Hac Suresi idi, Medeni suredir. Delili de أَذِّنْفِيالنَّاسِبِالْحَجِّayetidir Hac 22/27. Şimdi de Mekki sure gelmektedir. Bundan sonra Nur Suresi Medeni olacak, ondan sonraki Furkan Suresi Mekki olacaktır. Mekke döneminde zekât emredilmedi. Kıssalarda müminlerin vasıflarından ve zekâttan bahsediliyordu ama zekâti ita edin’ emri yoktu. Surede zekât kelimesinin geçmiş olması onun Medeni sure olduğuna delalet etmez. Hac suresinde insanlık anlatılmış ve doğrudan “Ey Nâs” diye insanlığa hitap etmiştir; araya aracı koymadan hitap etmiştir. Surenin sonunda “Ey iman edenler” diye insanlık içinde Kur’an ehlinin görevlerini anlatmıştır. Bu sure Mekki bir süredir ama müminlerin her zaman uymaları gereken hükümleri içerir. Bu sureden sonra bu sebeple gelmiştir. Hacdaki konular burada anlatılmaktadır. Kur’an üzerinde araştırma yapılarak tümü ile delillendirilebilir. Hac Suresi’nde anlatılan insanın geçirdiği safhalar bu surede de anlatılmaktadır. Diğer taraftan Mearic Suresi’ndeki müminlerin sınıflandırılması burada yapılmaktadır. Orada kurtulanlar istisnai olarak, burada ise doğrudan anlatılmaktadır. Mearic Suresi’nde burada geçmeyen iki grup daha zikredilmektedir. Aşağıda yer alan siyah renkli ayetler Müminun, kırmızı renkliler Mearic Suresi’ne aittir.قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ 1 إِلَّا الْمُصَلِّينَ 22الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ 2 الَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَاتِهِمْ دَائِمُونَ 23 وَالَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ 3 وَالَّذِينَ هُمْ بِشَهَادَاتِهِمْ قَائِمُونَ 33 وَالَّذِينَ هُمْ لِلزَّكَاةِ فَاعِلُونَ 4 وَالَّذِينَ فِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَعْلُومٌ 24 لِلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ 25وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ 5 إِلَّا عَلَى أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ 6 فَمَنِ ابْتَغَى وَرَاءَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْعَادُونَ 7وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ 29 إِلَّا عَلَى أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ 30 فَمَنِ ابْتَغَى وَرَاءَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْعَادُونَ 31 وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ 8 وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ 32 وَالَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ 9 وَالَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ 34أُولَئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَ 10 الَّذِينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ 11 أُولَئِكَ فِي جَنَّاتٍ مُكْرَمُونَ 35وَالَّذِينَ يُصَدِّقُونَ بِيَوْمِ الدِّينِ 26 وَالَّذِينَ هُمْ مِنْ عَذَابِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَ 27 إِنَّ عَذَابَ رَبِّهِمْ غَيْرُ مَأْمُونٍ 28 1- Burada müminlerden bahsetmektedir. Orada musallilerden bahsetmektedir. Mümin olmak demek asker olmak demektir. Namaz askerlikteki içtimadır. Dolayısıyla mümin olmak demek namaz kılan kimse olmak demektir. Öbür dünyadaki yerini biz bilemeyiz ama bu dünyada mümin olan beş vakit namazı cemaatle Burada iflah olanları anlatmaktadır. Orda musallileri kötülerden istisna ederek anlatmaktadır. Salat mümin olmanın alametidir. Asıl olan salat değil asıl olan imandır. Fıkıhçılar salatı imanın rüknü saymışlardır. 3- Burada قَدْ kelimesi gelmiş, orada sadece musallin gelmiştir. Burada günümüz anlatılmaktadır. Orada genel anlatılmaktadır. 4- Burada خَاشِعُونَdenmekte, orada دَائِمُونَ denmektedir. Orada zahiri burada hakikisi bahsedilmektedir. Orada ambalaj, burada muhteva üzerinde durulmaktadır. 5- Burada lağvden i’raz beyan edilmektedir, hakikisi dile getirilmektedir. Orada şehadetlerle kaim olurlar denmektedir. Davalar şahitlikle sonuçlanır. Hukuktaki zahirilik dile getirilmiş oluyor. Hüküm ispat ile olur, ispat edilmeyen hukuken yoktur. 6- Burada doğrudan zekâttan ekonomik döngüden bahsedilmekte, orada ise kişilerin mükellefiyetinden bahsedilmektedir. Orada daha çok ferdi durumlara, burada içtimai durumlara işaretler Bundan sonra gelen aile, ahit ve emanette çıkar paralelliği olduğu için birinin hakkı diğerinin vecibesi olmaktadır. Bir kumaşın iki yüzü gibidir, aynı kumaşın önden ve dışarıdan görüntüleri zikredilmektedir. 6- Burada firdevs cennetinden bahsetmektedir, halidlerden bahsetmektedir. Orada ise ikramdan bahsetmektedir. Bu dünyadaki cennetlerdir. Yüz lojmanlı apartmanlarda orada çalışıyorsanız oturuyorsunuz. Oranın çalışma ortağı olduğunuz için orada oturma hakkınız vardır. Mülk ise başkasınındır. Kirası bodrum katındaki işyerinden ödenmektedir. Meta mülkiyetine sahip olanların kirada payları vardır ama orada oturmadıkları gibi oranın işletmelerinde de herhangi bir müdahale yetkileri yoktur. Yüz lojmanlı binalarda ise mülkiyet hakları vardır, kendi özel mülkleridir, isterlerse boş da tutabilirler. Meta ve kıyam mülkiyeti vârislerine intikal eder. Ferdi mallarıdır. Firdevs cennetidir. Burada altı gruptan bahsetmekte, orada ise iki grup daha ilave etmektedir, onlar da ahiretle ilgili hükümlerdir. Ahirette topluluk sorumluluğu olmadığı için burada o ikisi zikredilmemektedir. Tevrat’ta da ahiretten bahsedilmemektedir, İncil tamamlamaktadır. Kur’an ikisini paralel götürmektedir. Anlatılanların çoğu hem dünyada hem ahirette geçerlidir. Eğer sadece dünya ile ilgiliyse veya sadece ahiret ile ilgiliyse o zaman bir karine zikredilmektedir. ***قَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ 1QaD EaFLaXa eLMuEMiNUvNa QaD EaFGaLa eLMuFGıLUvNa “Müminler iflah olmuştur.” Hac Suresi’nde 22/77, “Ey iman etmiş olanlar rükû edin, secde edin, rabbinize ibadet edin ve felaha eresiniz diye hayrı fiil edin” denmişti. İşte o ayetin oluşunu belirtmek için şimdi “müminler felaha erdi” denmektedir. Demek ki قَدْ ın bir başka manası, bir şey başlatırsınız sonra قَدْ ile kesinleştirirsiniz. “İflah” kelimesini “refah” ile izah etmiştik. Hayrı işlerseniz, ortaklık işletmeleri kurarsanız refaha erersiniz ayetinde işletmeleri kuranlar erdiler şeklinde ifade etmiştik Hac 22/77. Hayrı işlemeyi yaparken hayır üretim araçları demektir. Eğer üretim yaparsanız hayra erersiniz diyor Hac Suresi’nde. Şimdi burada üretimin nasıl yapılacağını açıklamaktadır. Birlikte üretime gerek vardır. Canlı demek iş bölümü yapan varlık Türkiye Devleti kuruldu. Türkiye’deki tüm elektrik ve su tesisleri yabancılara aitti. Ayrıca Osmanlı Devleti Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne çok ağır yük bırakmıştı. Türkiye Cumhuriyeti savaş şartları içinde elektrik ve su işletmelerini devletleştirdi. Dış borçları ödedi. Bu durum onu bu hale düşürenler nezdinde rahatsızlık yaptı. Türkiye fakr-u zaruret içinde harap ve bitap olmuşken, Türkiye’yi devralmak isteyenler 1950’de Demokrat Parti’yi iktidar ettiler. Ona dinsiz kalması şartı ile krediler açtılar. Yollar yapacak, altyapı yapacak, elektrik yapacak ama fabrika kurmayacaktı. Sonra buraya gelip kolayca de baktılar ki Türkiye kalkınıyor! 1954 yılında krediyi kestiler. Maliye Bakanı Hasan Polatkan CHP döneminde biriken altınları Dolar’a çevirdi ve yatırımlara devam etti. 1957’de altınlar bitti ama artık Dolar’a da ihtiyaç yoktu, Maliye Bakanı Hasan Polatkan karşılıksız para çıkardı ve kalkınmayı devam ettirdi. Bu arada dinsiz politika sürüyordu. Bunun üzerine 1960 müdahalesini yaptılar. Türkiye’nin gelişmesini durduracaklardı. Askerler geldiler, demokrasiye geçtiler. Türk halkı yeniden iman yolunu tuttu. Bugün Türkiye artık felah durumundadır. Dünün en yoksulları olan müminler bugün ülkenin en zenginleri oldular. Ne var ki Kur’an düzenine sırtlarını çevirdiler. Şimdi de Kur’an düzenine uyanlar iflah olacaklar refaha kavuşacaklardır. Nasıl? Semt Kooperatifleri ile. Bugünün müminleri ortaklık sistemine inananlardır. Bugünün kâfirleri işçilik sisteminde Türkçe ile “İnananlar şenlendi.”Kur’an kelimeleri ile “Müminler iflah olmuştur.”QaD EaFLaXa eLMuEMiNUvNaقَدْ أَفْلَحَ الْمُؤْمِنُونَ 1***الَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ 2elLaÜIyNa HuM FIy ÖaLAvTiHiM PAvŞiGUvNa elLaÜIyNa HuM FIy FaGaLaTiHiM FAvGıLUVNa “Salatlarında haşi’ olanlar” خَاشِع toprak üzerinde olgunlaşmış sonbahardaki kuru ottur. Bu otlar çürür ve toprak daha iyi ot bitirecek hale gelir. Bu verimli toprağın adı huşu’dur. Böylece insanın belli bilgiler aldıktan sonra o bilgilerin etkisi altında rabbine dönmesi için, içinde oluşan duyguya huşu’ denir. Kur’an’da namaz içinde kunut ve huşu farz kılınmıştır. Kunut, okunanları dinlemek, yani Allah’ın emirlerini telakki etmek, huşu ise ondan sonra sükûnet hali alarak kendi içini dinleyerek rabıta خشع 17, خطو5 defa geçer. Toplam 22 2*11 yıkıntıyı, ش sıçramayı, ع etkiyi ifade bir vasfı da huşudur. Hacdaki ayette rükû, secde, ibadet, hayır ve fiil zikredilir. Toplantılarında huşu içindedirler. Toplantı iki maksatla yapılır. Ya belli bir şeyi kabul ettirmek için toplanılır. Yani kararı toplantıya katılanlara kabul ettirmek amaçlanır. Oraya gelenlerden fikir sorulmaz, görüş istenmez, belli bir görüşe itiraz etmeden kabul etmeleri istenir. Bu meşru olmayan toplantıdır. Meşru olan toplantı ise karar almak için toplanılmasıdır. Peşin fikirli olmayacaksınız. Orada ne karar çıkarsa onu Allah’ın emri olarak kabul edeceksiniz. İstişare Cebrail’in vahyi gibidir. Huşu içinde diğerlerinin görüşünü dinliyorsun. Ne dediklerine bakıyorsun. Onlar da huşu içinde size görüşlerini aktarıyorlar. Onlar da peşin fikirli değildirler. Hakkı arıyorlar. Doğru ne ise onu toplantıya karar alarak gitmem. Orada gelen ilhamla hareket ederim. İzmir Akevler Kooperatifi başkanlığından ayrılacağım zaman 150 kadar kooperatifte hizmet veren kişileri topladım. Yerime başkan seçtirdim. Sıralama usulü ile başkanı seçtik. Ben oyumu en son kullandım. Asla etkili olmadım. Süleyman Akdemir seçildi ve halen itiraz eden olmadan orada duruyor, 26 senedir. İstanbul’daki Medhal Kooperatifi de sıralama usulü ile Bünyamin Demir’i seçti, askere gitti geldi, hala başkan; şimdi de belediye başkanı oldu. Huşu ile bir şey yapıldı mı onlar iflah olurlar. Ben İstanbul belediyesine sıralama usulü ile tek aday çıkaralım diyorum. Kimler sıralayacak? İstanbul’da seçilen yeni belediye başkanları sıralarlar. Kim seçilirse o aday olur. Partiler aday göstermezler, İstanbul’a huzur gelir, Türkiye’ye huzur gelir, insanlığa huzur gelir. YORUM Huzurlu olmak mı istiyorsunuz? Kur’an üzerinde toplantı yapanların görüşlerine saygılı olunuz. Ne olursa anlatın ama kendi isteklerinizi ve görüşlerinizi hak kabul etmeyin. Benim peşin fikrim yoktur. Görüşlerim vardır. Görüşlerimin oluşması için Allah’a teslim olmuş bulunuyorum. a Birinci kuralım her söze kulak vermektir. Herkesin görüşünü dinlerim ve bana en doğru geleni kabul ederim. b Geçmişte cereyan eden bütün olayları hayra yorarım, şer gibi görünenler de değerlendirmeyi bilenlere hayırdır derim. Örnek olarak YSK İstanbul belediye başkanı seçimi kararını hayra yordum. Şaibeli beş senelik İstanbul başkanı yerine sağlam oturan bir başkanın olmasını Allah istiyor da onun için hâkimler bu kararı aldılar diyorum. Türkiye’de baskı olsa da hâkimlerin direndiklerinin delili olmuştur. Başkan bile muhalefet oyu kullanmış ama karara uymuştur. İşte huşu Başarısızlığı dışarıda aramam, kendi eksiğimdir derim ve başarıya ulaşmak için gerekli tedbiri alırım. Kimseyi suçlamam, darılmam da. Allah böyle istemiş diye sabrederim. d Olmuyor diye kararlarımdan dönmem. Sonuna kadar başladığım işte ısrarlı olurum. Doğru gördüğüm işi ertelerim ama aslında böyle yapar. Ne var ki istemek başka yapmak başkadır. Farkında olarak veya olmadan bu yollarda sapmalar olur. Herkeste olur. Sapma dereceleri farklıdır. Allah’ın mağfiretine ve merhametine sığınmanın ötesinde bir gücümüz Türkçe ile “Toplantılarında gönüllü olanlar” Kur’an kelimeleri ile“Salatlarında haşi’ olanlar” elLaÜIyNa HuM FIy ÖaLAvTiHiM PAvŞiGUvNaالَّذِينَ هُمْ فِي صَلَاتِهِمْ خَاشِعُونَ 2***وَالَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ 3Va elLaÜIyNa HuM GaNı elLaĞvi MuGRiWUvNa Va elLaÜIyNa HuM GaNı FaGLı MuFGıLUvNa “Ve lağvden mu’riz olanlar” رَغْوَة köpüktür. رharfi ل harfine dönüşmüş, لَغْو olmuştur ve köpük misali boş söz ve oluş anlamı belirliliği, غ değişmeyi, و kolaylığı ifade eder. عَوَارِضyan dişler demektir. Kur’an’daعرض 79, عرش 33 defa geçer. Toplam 112 24*7 her şeyin bir görevi vardır. Hiçbir şey abes olarak var edilmemiştir. İnsan da kâinatın bir parçasıdır, hatta en değerli parçasıdır. Her şey onun işine yarayacak şekilde var edilmiştir. İnsanlık diye bir varlık dört boyutlu uzayın varlığı için var. O da Allah’ın muhatabı olmak için vardır. Bir işin yapılması için imkânlara ihtiyaç vardır. İmkânlar ihtiyaçlar için değerlendirilir. Neye ihtiyaç olduğunu bize duygularımız ve düşüncelerimiz öğretir. Boş zamanınız olmamalıdır. Boşa giden vaktimizi israf etmemeliyiz. Günümüzün yarısını üretimde, yarısını tüketimde geçirmeliyiz. Tüketimin üçte ikisi uykuda geçer. Kalanlar da yeme içme ihtiyaçlarını gidermek için harcanır. Kalan zamanların üçte ikisi üretimde geçer. Diğer üçte biri de eğitimler ve Kur’an öğrenmekle geçer. Kur’an düzeninde ayrıca okul yoktur, öğrenme doğumla başlar, ölünceye kadar devam eder. Herkes öğrencidir ve öğretmendir. Bir İngiliz Bir Anneye Mektuplar’ diye bir kitap yazmıştı, daha öğrenci iken okudum. “Çocuk yapmaktan korkmayın, onlardan birinin imkânı ile hepsi sıra ile yetişirler. Ayrıca çocuklar kendi yaşıtlarına örnek olurlar, rahat büyürler.” diyordu. Evet, öğrencilik doğumdan başlar, ölüme kadar devam eder; öğretmenlik de öyle. İhtiyaçlar var, imkânlar var; imkânları ihtiyaçları gidermek için kullanacaksınız. Kendi ihtiyacınızı değil, başkalarının ihtiyaçlarını gidereceksiniz. Siz de başkalarının imkânları ile ihtiyaçlarınızı gidereceksiniz. Bunun iki yolu vardır. Bir tedayündür. Çocukken yardım alacaksınız. Büyüyeceksiniz, size yardım edenlere değil insanlığa borçlanacaksınız. Büyüdüğünüzde siz çocuklar yetiştirecek, onlara bakmakla insanlığa olan borcunuzu ödeyeceksiniz. Yaşlılara bakacak alacaklı olacaksınız, siz yaşlandıkça da çocuklarınızdan alacağınızı tahsil edeceksiniz. Buradaki bölüşme imkân ve ihtiyaca göre olmayıp miktarla değildir. Babanız muhtaçsa ona yardım edeceksiniz, sizin gücünüz varsa ona yardım edeceksiniz. Bu sebepledir ki borçlusunuz ve bir saat boş duramazsınız. Yaşınız ne olursa olsun insanlık sizin ihtiyacınızı giderecek, siz de gücünüzün yettiği kadar insanlık için çalışacaksınız. Lağv etme demek boş zaman harcama demektir. Onlar yaşamak için çalışmazlar, onlar çalışmak için yaşarlar. İkinci yol da teavündür, karşılıklı yardımlaşmadır. Ben senin ve başkalarının işine yardım edeceğim, sonra başkaları da bana yardım edecek. Burada saatler ölçülür. Herkesin gücü kadarıyla emeği vardır ve birbirlerine yardım etmektedirler. Çalıştıkları saatleri yazarlar. Böylece borçlu ve alacaklı olmadan ölürler. Kur’an’ın her kelimesi birbirini açıklamaktadır. YORUMÖyle bir eğitim sistemi oluşturmalıyız ki sonunda insanlar çalışmaktan zevk alsınlar. Lağvdan iraz budur. Bu nasıl sağlanır? Bunun için neler yapılmalıdır?a Her yaştaki insanın iş yapabildiği imkânları oluşturmalıyız. Bunun için yüz lojmanlı apartmanlara ihtiyaç vardır. Herkes her zaman çalışabileceği işyeri bulmalıdır. b Kişi işini kendisi seçmelidir. Biz ona iş vermemeliyiz. Biz onun yapmak istediği iş için imkân hazırlamalıyız. Ne iş isterse onu yapmalı, yapıp yapmamakta da serbest olmalıdır. c Herkesin çalışması değerlendirilmelidir. İş yaptığının farkında olmalıdır. Ücret çalışanın emeğinin karşılığı değildir, ücret çalışanın başarı notudur. Kazandıkça başardığını anlamalıdır. Bu sebepledir ki sermayeye dayanan para meşru değildir, emeğe dayanan para meşrudur. Paranın birimi saattir. d Nihayet kişinin prim ödemeden bir sosyal güvenliği olmalıdır. Yaşamak için çalışmak zorunda olmamalıdır. Çalışmasa veya çalışamasa da yaşama garantisini ona vermeliyiz. O daha çok kazansın ve onunla yatırım yapsın da çocuklarına daha fazla imkân hazırlasın diye çalışmamalıdır. Günlük geçinme derdi olmamalıdır. Ekonomide denenmiştir ki %100’e yakın enflasyonda bile ekonomi devam eder. O halde biz herkese maaş bağlarız. Dolayısıyla geçinme derdinden kurtarırız. Çalışmaları için de çalışanlara emeklerinin karşılığını öderiz. Sağladığınız doğa imkânlarının karşılığında üretim yapmış olurlar. Üreticiler mallarını yarı fiyatla satmış olurlar. Böylece doğanın payı ile insanlar çalışmadan yaşarlar. Öz Türkçe ile “Ve boşta olmaktan sakınanlar” Kur’an kelimeleri ile“Ve lağvden mu’riz olanlar” Va elLaÜIyNa HuM GaNı elLaĞVi MuGRiWUvNaوَالَّذِينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَ 3***وَالَّذِينَ هُمْ لِلزَّكَاةِ فَاعِلُونَ 4Va elLaÜIyNa HuM Li eLZaKAvTı FaGıLUvNa V a elLaÜIyNa HuM Li eLFaGaLaTi FaGıLUvNa “Ve zekât için fail olanlar” Saksılarda bitki dikerler. Bir de plastikten bitkiler koyarlar. Plastik bitki gibileri her gün temizlenmezse kirlenir, solar ama canlı bitkiler yeşilliğini sürdürürler. Çöllerdeki bitkilere bu parlaklıktan dolayı زَكَاةdenmektedir; sonraları kamuya ait paylara zekât adı verilmiştir. Hasattan yararlanmak caiz değildir, çünkü onda kamu payı vardır ama kamu payını yani zekâtı ayırdıktan sonra artık o kişinin mülkü hâline biz beşe bölüyoruz. İki pay kira payıdır. İki pay da emek payıdır. Bir pay ise genel hizmet payıdır, o da emektir. Kira payının yarısı kamu payı, yarısı da eski emeklerin payı olarak yaşamak için çalışmıyorlar, tüm insanlığın yaşaması için çalışıyorlar, yaşamalarını da insanlık onlara sağlıyor. Buradaki Lam harfi لِلزَّكَاةِ bunu ifade ediyor, tüm faaliyetler topluluk içindir. Bütün ürünler zekâttır. Ürün sonra girdilere bölüşülür. Emek sahibi, yapı sahibi, hizmet sahibi, hammadde sahibi ortak fondan paylarını alırlar. İnsanlar günde altı saat çalışırlar, onunla kendileri yaşarlar, çocuklarını büyütürler; geri kalan çalışmalar ile ekonomik gelişmeyi sağlarlar yani topluluğun büyümesini temin ederler. Bunlar iki kısımdır. İsteyenler çalışırlar ve öğrenirler. İrfanlarını artırırlar, ilimde ilerlemeyi ve uygarlaşmayı sağlarlar. İsteyenler ihtiyaçtan fazlasını üretirler, inşaat yaparlar, fabrika kurarlar, ağaç dikerler, artan nüfusa işyeri hazırlarlar. Bunların “kıyam mülkiyeti” kendilerinde kalır, “yararlanma mülkiyeti” ise emek karşılığı vârislerine intikal eder, kıyam mülkiyeti vârislere intikal bir soru vardır, neden الَّذِينَleri tekrar etmiştir? “وَهُمْ, وَهُمْ” der geçerdi. Ayrı kimseler imiş gibi الَّذِينَleri tekrar etmiştir. Bir semtte veya bucakta oturan halk birdir, aynı kimselerdir. Kişilerin hepsi Ahmet’tir, Hasan’dır, Fatma’dır ama bunlar ortaklıklar kurarlar. Aynı kişilerden oluşmakla beraber ortaklıkları farklıdır. Önce dört dayanışma ortaklığı ayrı ayrı olmakla birlikte hepsi o ortaklık içinde yer alırlar. Demek ki toplulukta kişiler ortaklıklar oluşturarak birlikte iş yürütürler. Bu ayetlerde altı tane الَّذِينَ geçmektedir. Demek ki altı konuda organize olmamız gerekmektedir. Aynı kişiler ayrı ayrı kurumlar oluşturacaklardır. Kişiler aynıdır ama kurumlar farklıdır. Bu sebeple الَّذِينَ tekrar edilmektedir. Birinci kurum salât kurumudur. Salât tekil gelmiş ve muzafun ileyh çoğul gelmiştir. Bu hacdır. Orada huşu istenmektedir. Arkasından lağvdan iraz edenler denmektedir. Bu kurum nedir? Bu da işsizler kurumudur. Bir iş yerine gidip alacaklı olarak iş yapmayanlar işsizler yerine geçerler. Burada okuma, ticaret yapma, çalışıp bir şeyler üretme serbesttir. Burada bulundukları saat kadar da işsizlik payı alırlar. Zamanlarını değerlendirme tamamen kendilerine aittir. Ortada ürün meydana gelirse de paylarını alırlar. Çalışanlardan yüzde bir kesilir diyelim, bunlara bölüştürülür, tamamen saat ve dereceleri ile orantılı olarak bölüştürülür. Buraya gelenler yüzde birden fazla ise yevmiyeleri çalışanlarınkinden fazla olur, çoksa ona göre payları azalır, kendiliğinden çalışmayanların sayısı dengelenir. İşsizlik sigortası böyle yapılmış olur. Öz Türkçe ile “Ve vergi vermek için çalışanlar.”Kur’an kelimeleri ile“Ve zekât için fail olanlar” Va elLaÜIyNa HuM Li elZaKAvTi FAvGiLUvNaوَالَّذِينَ هُمْ لِلزَّكَاةِ فَاعِلُونَ 4***وَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ 5 Va elLaÜIyNa HuM LiFuRUvCiHiM XAvFiJUvNa Va elLaJıNa HuM Li FuGUvLiHiM FAvGıLUvNa “Ve ferclerine hafız olanlar” Demek ki evlilik kurumunu kurmamız gerekir. Burada birlikteliğe ihtiyaç vardır. Önce herkes evlenmelidir. Evlenme farzdır. Ben kendime hâkimim dolayısıyla evlenmeyeceğim düşüncesi yanlıştır. Hassaten kadın evlilik dışında kalmamalıdır. Çünkü rahim Allah’ın yani topluluğun ona emanetidir. Borçlu doğmuş, borçlu büyümüştür; topluluğun emanetini topluluğa iade etmelidir, o da bir erkek bulup onunla anlaşmalı ve evlenmelidir. Evlendirme müessesesini kurmamız gerekmektedir. Kur’an’a göre bunu kurmakla mükellefiz. وَأَنْكِحُوا الْأَيَامَى مِنْكُمْ Nur 24/32 bunu işaret eder. Evlendirme anne babaya değil topluluğa emredilmiştir. Evlenin emri yok, evlendirin emri var. Fıkıhçılara göre velilerin, sözü geçenlerin evleneceklere “Seni falanla evlendirsem razı mısın?” diye sormaz, “Ben seni falanla evlendiriyorum.” der, evlenmeye teşvik eder, sükût ederse ikrar sayılır. Bu kadarı bile nikâhlamak için vekâlette yeterlidir. Ağlarsa vekâleti reddetmiş ve mesken temin etmek anne babaya değil topluluğa aittir. Özellikle kadınların eşsiz olması istenmez. Erkekler eşsiz olurlarsa doğumda bir eksilme olmaz. Kadınlar eşsiz kalırsa doğumda eksiklik olur. Kadınların erkeksiz kalmaları zor iştir. Hâsılı, nikâh müessesesi topluluğun temel müessesesidir, zina yasağı ve çok evlilik burada ortaya çıkar. YORUMZina yasağı evliliğe zorlamadır. Zina serbest olunca erkekler evlenme yerine günlük zevklerini istedikleri yerde giderirler ve evlenmezler. Koca bulmayan kadınlar ise serbest ilişkilere başlarlar. Batı bugün bu batağa düşmektedir. Bugün Türkiye’de çok eşlilik yasak değildir, kadınlara bile yasak değildir! Belediye nikâhı yapmadan evlenirsiniz. Sözleşme yaparsınız. Sözleşmeye uymak zorundasınız. İstediğiniz evlilik hukukunu Kooperatiflerinde oluşacak hukuk serbest olacaktır. Çok evliliği kabul eden semtler felah içinde olacaklar, diğerleri ise maişeten denka içinde olacaklardır وَمَنْأَعْرَضَعَنْذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكًاTaha 20/124. Bakınız, biz kimseyi zorlamıyoruz. Her semt kanunlar içinde istediği gibi yaşar. Semtler oluşsun, herkes istediği gibi yaşasın. Öz Türkçe ile“Ve bellerini koruyanlar” Kur’an kelimeleri ile“Ve ferclerine hafız olanlar.”Va elLaÜIyNa HuM LiFuRUvCiHiM XAvFiJUvNaوَالَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَافِظُونَ 5***إِلَّا عَلَى أَزْوَاجِهِمْ EilLAv GaLAy EaZVAvCıHıM EilLAv GaLAv EaFGAvLıHıM “Zevcleri üzerine hariç”Hırsızlık cezasını zikrederken önce erkeklerden, sonra kadınlardan bahsetmiştir. Oysa Nur Suresi’nde önce kadın zina edenler, sonra erkek zina edenler zikredilmiştir. Burada الَّذِينَ getirilmiştir. Hıfz etme görevi erkeklere verilmiştir. أَزْوَاج kelimesi زَوْج’in çoğuludur. زَوْجَة şeklinde dişili yoktur. Kelime müzekkerdir, ikisine de زَوْج denir. Karı-koca ayırımı yoktur. Kocanın ayrıca بَعْل olarak adı yarık demektir, cinsi uzvu ifade eder. Erkek ve kadın uzvu ayrı olmakla beraber kelime etimolojik olarak kadının cinsi uzvunu alır. Buradan anlıyoruz ki الَّذِينَnin içinde kadınlar da vardır. Batı’da aslında mübah olan şeyi haram kılmak için nikâh yapılır, cinsi ilişki serbesttir, evlenenler başkalarıyla cinsi ilişkiyi yasaklamış olurlar. Kişi hakkıdır. Şeriata göre zina yasaktır. Cinsi ilişki yasaktır. Sadece evlilikle helal hale gelir. Batı’da nikâh helali haram kılar, İslâmiyet’te ise nikâh haramı helal kılar. Zinanın tarifi şudur; bir kadının veya erkeğin nikahsız olarak cinsi ilişkide bulunmasıdır. Gizli ilişkiler zinadır. Çünkü doğacak çocuklar kardeş olabilir, sonra evlenmiş olabilirler. Bir de çocuğun ikisi anne-baba üzerinde hakları evlenmeleri haram olan kimselerin cinsi ilişkide bulunmasıdır. Bir kadın bir doğurma devresinde iki erkekle ilişkide bulunursa kadın da erkek de fuhuş yapmış olurlar, erkek bekâr olsa da fuhuş yapmış de İslam nikâhı vardır. Evlenmiş kadın başka erkek aramayacağını taahhüt eder. Bunların örtünmeleri şarttır. Bunlara talip olunamaz, laf atılamaz. Oysa muta nikâhı denen nikâhla evli olan kadın başka erkeklerle pazarlık yapabilir, ayrılıp yeni kocaya مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ EaV MAv MaLaKaT EaYMAvNuHuM EaV MAv FaGaLaT EaFGAvLuHuM“Veya yeminlerinin malik olduğu şeyler” Canlılarda çatışma olduğu gibi insanlarda da çatışma vardır. Savaşsız bir dünya hiç olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır. Ne var ki müminler barış için savaşırlar, çıkarları için savaşmaları haramdır. Çatışma esnasında cephe savaşı vardır. Birbirlerini öldürürler. Burada hakemler kararına gerek yoktur. Bir taraf teslim olduktan sonra müminlerin esirleri öldürmeleri caiz değildir. Harp suçluları muhakeme edilir, cezaları verilebilir ama komutanın takdiri ile esirler öldürülemezler. Esirler için Kur’an dört yol göstermiştir; karşılıksız özgür bırakma, karşılıklı özgür bırakma, cizye alarak yurtlarında zimmi olarak bırakma yahut köleleştirme. Bunlar komutanın takdirine bağlıdır. Öldürme yetkisi hakemlere aittir. Komutan esirleri öldürtemez. Köleleştirilen esirlerden erkekler köle statüsündedirler. Kadınlar için iki yol seçilmiştir. Kimin kölesi ise ona akraba olurlar, birbirleri ile artık evlenemezler yahut kadın sahibi olan erkeğin kölesi olur. Diğer eşlerden farkı, bunlar hem karılık yaparlar hem de hizmet ederler. İşte bunlara مَا مَلَكَتْderler. Kişilere malik olunmaz, onların emeklerine ve rahimlerine malik olunur. Diğer hususlarda hür insanlardan farksızdırlar, köleyi öldüren de öldürülür. Fıkıhçıların kabul etmediği ama Kur’an’ın zikrettiği bir مَا مَلَكَتْ daha vardır, bunlar fahişe kadınlardır. Recim cezası yoktur, erkekler hadım edilirler, kadınlar ev hapsine alınırlar, köleleştirilirler. Biri onlarla evlenmek isterse onun ma meleki olurlar. Bu yolla fahişeler de normal hayata döndürülmüş olurlar. Kadınların kısırlaştırılması söz konusu değildir. Bunlar bizim Kur’an’dan yaptığınız غَيْرُ مَلُومِينَ 6 Fa EinNaHuM ĞaYRu MaLUvMIyNa Fa EinNaHuM ĞaYRu MafGUvLıyNa “Onlar melumun gayrısıdır.”Kölelik kaldırılmış ama genelevlerin işletilmesi meşru yapılmış! Kur’an’a göre genelevler fuhuş yuvalarıdır. Kadınlar köleleridir. Geneleve giden erkekler hadım edilirler. Genelevler yerine muta evleri vardır. Muta evlerinde kadınlar çalışmakta ve yaşamaktadırlar. İsteyen erkekler muta evlerinde çalışanlarla muta nikâhı yapabilir, çocuk edinebilir, istediği zaman da boşayabilir. Kadına ücret verebilir. Mihr yoktur. Birbirlerine vâris olmazlar. Onun dışında normal evlilik hükümleri geçerlidir. Bugün evlenmek istemeyen varlıklı kadınlar vardır. İstediği erkekle muta nikâhı yapabilir ve çocuk yaparlar. Böylece kadın çocuk sahibi olmuş olur. İkinci evlilik yapan erkeğin daha önceki eşi mihrini alarak ayrılma hakkına sahiptir. Bu sebeple çocukları olan ilk eşinden ayrılmak istemeyebilir. Muta nikâhı ile çocuk yapmış olur. Şiilerde bu nikâh meşrudur. Sünniler bu nikâhı kabul etmiyorlar. Kur’an ise nikâhı meşru sayıyor. Allah insanların bugünkü çok evliliğe, kadın köleliğine ve muta nikâhına hor bakan ama zinayı meşrulaştıran görüşünün olacağını bildiği için Kur’an’da bunlar için غَيْرُمَلُومِينَ diyor. Bunları yazıyorum ama sizin bir kulağınızdan girecek öbür kulağınızdan çıkacaktır ama gelecekte Semt Kooperatifleri kurulduğunda bazı semtler bu sistemi benimseyecek ve semtlerini öyle kuracaklardır. O semtler daha refahta olacaklardır. Refah nasıl ölçülecektir? a Gün/saatle, b ortalama ömürle, c nüfus başına düşen genel hizmet pay miktarıyla, d kişi başına düşen diyet miktarıyla ölçülecektir. YORUMİnsanları Allah yarattı, onlar için neyin iyi olduğunu O bilir. O halde Kur’an ne diyorsa onu anlamamız ve ona göre yaşamamız gerekir. Bizim kendimizi Allah’tan akıllı kabul edip O’nun hükümlerini değiştirmekle uğraşmamız en büyük günah kabul edilmiştir. Bugün özellikle evlilik hususunda Müslümanlar şirkten kurtulamıyorlar. Bunu nasıl yapacağız? Yüz lojmanlı semtler kuracağız. Yüz villalı dinlenme siteleri kuracağız. Çalışmada ve yaşamada anlaşanlar oraya taşınacaklardır. İsteyenler kapitalist, isteyenler sosyalist, isteyenler komünist olacaklar, isteyenler de şeriatçı olacaklardır. Düzende zorlama yoktur. Herkes kendi seçtiği düzende yaşayacak. Zamanla yarışacaklar ve elene elene en başarılı semtler kurulacaktır. Belki de biz yanılıyoruz, belki de komünistler haklılar, onlara da yaşama fırsatı ve yarışma fırsatını veriyoruz. Değişik mezhep ve tarikatlar da olacak. Örneğin bugün Müslümanlar çok evliliği kabul etmeyip zinayı da meşru görmeyenlerdir. Belki de onlar başaracak. Süleyman Karagülle yanlış fetvalar yapmaktadır. Biz kimseden bir ayrıcalık istemiyoruz. Biz her görüşe eşit imkânların sağlanmasını istiyoruz. Kırgızistan’a gitmeden önce yazdıklarımda İslamiyet’te de demokrasi ve laiklik vardır diyordum. Şimdi de diyorum ki; demokrasi ve laiklik yalnız İslamiyet’te vardır, öbürleri hep kandırmacadır. Bu seminerleri takip edenlerin görevleri vardır; burada söylenenleri ve yazılanları aktarmak ve duyurmak. Sadece haber olarak aktarmak, savunmak değil. yazarları şu görüştedirler diyeceklerdir. Öz Türkçe ile “…Sadece eşleri ya da sağ ellerinde olanların üzerinde. Onlar yerilenlerin dışındadır.”Kur’an kelimeleri ile “…Sadece zevcleri veya yeminlerinin malik oldukları üzerinde. Onlar melum olanların gayrısıdır.” EilLAv GaLAy EaZVAvCıHıM EaV MAv MaLaKaT EaYMAvNuHuM Fa EinNaHuM ĞaYRu MaLUvMIyNaإِلَّا عَلَى أَزْوَاجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ 6***فَمَنِ ابْتَغَى وَرَاءَ ذَلِكَ Fa MaN iBTaĞAv VaRAvEa ÜAvLiKa Fa MaN iFTaGaLa FaGAvLa ÜAvLiKa “Bunun verasında ibtiğa eden kimse” Bundan başkasını elde etmek isteyen kimse. Evet, bundan başkası nedir? Gizli cinsi ilişkiler, bir kadının birden fazla erkek ile iddet beklemeden cinsi ilişkilerde bulunması, yakın akrabalar veya evli olan kadınlarla cinsi ilişki kurmak, erkeklerin erkeklerle, kadınların kadınlarla cinsi ilişkide bulunmasıdır. Hatta hayvanlarla ilişkide bulunmak da haramdır. Sağ elin mülkünde istimna da هُمُ الْعَادُونَ 7 FaEuLAEiKa HuMU elGAvDUvNa Fa EuLAEiKa HuMu eLFAvGıLUvNa “Onlar adavet yapanlardır”عُدْوَة vadinin bir yakasıdır. عُدْوَان cepheleşme demektir. Hukukta tüm sorumluluklar şahsidir. Herkes kendi yaptıklarından sorumludur. İyilik, kötülük, mükafat ve ceza kişiye aittir. Hukukta kolektif sorumluluk yoktur. Savaşta ise cephe kurulur. Bizden olan ve olmayan diye ikiye ayrılır. Bizden olanlar ne yaparsa yapsınlar haklıdırlar. Bizden olanlar ne söylerse söylesinler doğrudur. Bizden olmayanlar ne yaparsa yapsınlar kötüdür. Bizden olmayanlar ne söylerse söylesinler yanlıştır. İşte bu anlayış, udvan anlayışıdır. Hakkı hak, batılı batıl bilip, yapanlara değil de yapılanlara göre hareket etmek İslam’dır, barıştır, hukuktur.Allah indinde din yalnız İslam’dır.’ ayetiyle tüm udvanlar reddedilmiştir إِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللَّهِ الْإِسْلَامُ Ali İmran 3/19. Bu sebepledir ki bugünkü particilik tümüyle İslamiyet’e aykırıdır. Körü körüne taraf tutmaktır. Evlilik hukukunda burada anlatılanlara karşı olanlar karşı cephedendirler. Onlardan hesap sormak bize ait değildir. Bize zararı dokunmamak şartı ile onlar ne yaparsa yapsınlar. Hesabı bize değil Allah’a verirler. Onun için Kur’an düzeninde merkezi yönetim bütün insanlara diyoruz ki gelin adavet içinde değil İslam içinde yaşayalım. Semt apartmanları kuralım, dinlenme siteleri kuralım. Hicreti imkân haline getirelim. İsteyen istediği semtte ve dinlenme sitesinde yaşama imkânı bulsun. Özgür olalım. Demokrat ve laik olalım. Bunu biz tüm insanlardan istiyoruz. Madem aynı gemide yaşıyoruz. Gemimiz batmasın yoksa hepimiz boğuluruz. Barışçılar birleşelim özgür yaşamamızı birlikte savunalım. Özgür yaşama imkanını birlikte oluşturalım. Herkes kendi semtinde, kendi sitesinde istediği gibi yaşasın. Semtini ve sitesini kolayca da Hak düzenin içinde yaşamak isteyenler birleşelim, bir semtte, bir sitede toplanalım. Kur’an ne diyorsa, Tevrat ne diyorsa, müspet ilim ne diyorsa sosyal ilimler ne diyorsa ona göre yaşayalım. Demek ki bu seminerlerin gayesi ikidir. Tüm insanlar birleşip barış yurdu oluşturalım sonra da Allah ve kitaplarına inanmış olanlar aynı sitelere ve semtlere Türkçe ile“Bunun ötesini arayanlar yagılardır.”Kur’an kelimeleri ile“Bunun verasını ibtiğa edenler adavet edenlerdir.”FaMaN iBTaĞAv VaRAvEa ÜAvLiKa FaEuLAEiKa HuMU eLGAvDUvNaفَمَنِ ابْتَغَى وَرَاءَ ذَلِكَ فَأُولَئِكَ هُمُ الْعَادُونَ 7***وَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ Va elLaÜIyNa HuM LiEaMAvNATıHıM Va elLaÜIyNa HuM LiFAGALLAvTıHıM FAvGIyLUvNa “Ve emanetlerine riayet eden kimseler”Günümüz müminlerinin emanetlere ihanet etmemeleri gerekir. Halkımız kurulan derneklere, partilere, vakıflara, kooperatiflere onları desteklemek için katılmaktadır. Katkıları kazanmaktan çok onları desteklemektir. Akevler’e ortak olanlar sırf İslamiyet’i desteklemek için katılmışlardır. Milli Görüş’e ve MHP’ye milyarlar aktardılar. Bu gücü halkımızın desteği ile yolunu bulmuş. Önce destekler oralara biri hâkim oldu mu yolsuzluk iddiasıyla ortaya çıkar. Yöneticileri itham etmeye başlar. Katılanlar da inanmaya başlar, samimi olan kurucular bırakıp giderler. Bugün Beşir Atalay, Bülent Arınç, Vecdi Gönül, Cemil Çiçek, Abdulkadir Aksu AK Parti’yi bu sebeple terk ettiler. Sonra da yeni gelenler ile o kuruluşu kendi emrine almaya çalışır. Hâsılı tüm hayır kuruluşları sonunda çalışamaz duruma getirilir. Türkiye buna direnmektedir. Henüz MHP’yi çökertemediler. AK Parti’yi çökertemediler, Gülen Cemaati’ni çökertemediler. Direniş devam ediyor. Akevler de bunlarla elli senedir uğraşmaktadır. Emanetlere riayet ettirmek içindir ki elli senedir varlıklarını korumaktadırlar. AK Parti’de veya MHP’de de emanetlere riayet ilkesi devam etmektedir. Tüm ithamlara rağmen zengin olan رَاعُونَ 8 Va GAHDi HiM RAv GUvMa V a FaGLıHıM FAvGıLUvNa “Ve ahitlerine riayet edenler”Emanetler kurallı dişil çoğuldur. Bunlar ambarlardır. Ortak ambarlardır. Üreticiler ürünlerini ortak ambarlara verirler. Karşılığında mal belgesini alırlar. O belge piyasada dolaşır. Sonunda ortak nakliyeye verilir ve halk malı bakkalda veya evinde teslim alır. Bu döngü sayesinde tüm insanlık tek beden haline gelir. Ambar giderlerini bir defa verir zamanla çoğalmaz. Nakliye giderlerini bir defa verirler, mesafe ile artmaz. Yakındakiler uzaktakileri sübvanse eder. Emanetlere riayet ise taahhütlerdir. Halk tüccarlara ödeme yaparak sipariş verir. Tüccarlar da iş yerlerine sipariş verirler, iş yerlerinde üretilen mallar nakliye aracılığı ile halka ulaşır. Buna selem sistemi diyoruz. Taahhütler yerine gelir. Ortak mallar ve ön ödemeli sipariş sistemleri ekonomik düzeni neler yapılacağını söylüyor. Nasıl yapılacağının da ilkelerini koyuyor. Kurumları oluşturmak ise içtihada bağlanıyor, icmalara bağlanıyor. Değişik yer ve zamanlarda farklı oluyor. Biz Adil Düzen Anayasasında bunları ortaya koyduk. Daha iyisini koyanlar da mallarda, ahitler ise emekte geçerli şirketi, yan kooperatifler emanete ve ahitlere dayanmaktadır. Dayanışma ortaklığı ahitleri ve emanetleri garantiye almaktadır. Mallar ortadan kaybolsa, kaza olsa bunu güvenceye alan dayanışma ortaklıklarıdır. Siparişler yerine gelmezse bunu karşılayacak dayanışma ortaklıklarıdır. Semt kooperatifleri dört şeye dayanmaktadır. Dayanışma ortaklıkları Genel Hizmetler Mal bonoları Ortak ambar ve ortak nakliye Ayrıca teavün ve tedayün ortaklıkları ile Türkçe ile“Ve kendilerine bırakılanlar ile verdikleri sözlerde duranlar.”Kur’an kelimeleri ile“Ve emanetlerine ve ahitlerine riayet edenler.”Va elLaÜIyNa HuM LiEaMAvNATıHıM Va GaHDiHiM RAvGUvNaوَالَّذِينَ هُمْ لِأَمَانَاتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَاعُونَ 8***وَالَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ 9Va elLaÜIyNa HuM GaLAy ÖaLaVAvTıHıM YuXAvFıJUvNa Va elLaÜIyNa HuM GaLAy FaGaLAvTıHıM YuFAvGıLUvNa “Ve onlar salatları üzerine muhafaza edenlerdir”Daha önce “Onlar salatlar içinde huşu ederler.” denmişti 2. ayet. Bir namaz var ve o bir namaz, çok kişiyi içine almaktadır. Bu namaz, cuma namazıdır. On semtten oluşmuş bucakların bir merkez semtleri vardır. Orada bucak merkez mescidi vardır. Haftada bir defa bütün bucak halkı toplanır, Cuma namazlarını kılarlar. Kadınlar da katılabilir ve oy verme hakkına sahiptirler. 2 sabah, 4 öğle, 4 ikindi, 3 akşam ve 4 yatsı olmak üzere 17 rekât etmektedir. Vitirle beraber 20 rekât eder. Namaza erkekler katılmak zorundadırlar. Orada salat tekil olarak geçmiştir ve huşu sülasi babdan getirilmiştir. Burada ise salatlar denmektedir. Yani herkesin salatı ayrıdır. Salatlar üzerinde karşılıklı olarak muhafaza etmektedirler. Tefa’ül babı değil Müfa’ele babı getirilmiştir. Aralarında وَ harfi ile atıf olduğuna göre farklı namazlardır ve ocakta bütün sakinlerin birlikte kıldıkları beş vakit namaz vardır. Bunların zamanları, yerleri, imamları ve rekatları bellidir. Sabah 2, öğle 4, ikindi 4, akşam 3, yatsı 4 tevatürle bellidir. Bir arada olma şartı vitirde dışında anlaşan kişilerin anlaştıkları saatlerde ve anlaştıkları yerlerde bir araya gelip kıldıkları namazlar vardır, yaptıkları toplantılar vardır. Bunlar nafile namazlarıdır. Yer ve saatlerini kendileri belirlerler. İstedikleri kimselerin başkanlığında birleşirler. Bu namazların rekâtları da 20’dir. Sabah 2, öğle 4+2, ikindi 4, akşam 2 ve yatsı 4+2. Toplam 40 rekât eder, 20 farz 20 nafile. Her ikisi de onar olarak yarısı geceleri, yarısı gündüzleri vakit olduğu orta namazla sabittir حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ وَالصَّلَاةِ الْوُسْطَىBakara 2/238.Buradaki يُحَافِظُونَifadesi bu toplantıların dayanışma ortaklıklarınca yapılacağını ifade etmektedir. Mescitler ve tekkeler bu ayırımı apartmanlarını yaptığınızda her katın mescidi olacak, beş vakit cemaatle namazlar kılınacaktır. Ayrıca çatı katındaki ortak alanda ikili buluşmalar olacak, dayanışma toplantıları yapılacaktır. Bir de bucak merkezi semtinde Cuma mescidi bulunacak, orada da haftalık toplantı yapılacaktır. İlköğrenim orada semtlerde hücreleri oluşturacak. Semtleri ona yakın ocaklar oluşturacak. On kadar semt birlik içinde bucakları oluşturacak. Yüze yakın bucak ili oluşturacak. İller ilçeler olarak örgütlenecek. Bucakta semt ne ise ilde de ilçe odur. Yüze yakın il ülkeyi oluşturacaktır. Ülke merkez bucağı olacaktır. Ayrıca ülke bölgeler halinde teşkilatlanacaktır. Bucakta semt ne ise ülkede de bölge o olacaktır. Yüze yakın ülke insanlığı oluşturacaktır. Yeryüzü ona yakın kıtaya ayrılacak, kıta merkezleri insanlığın semtleri her bucakta ve merkez bucaklarda ilmi, mesleki, ahlaki ve siyasi dayanışma ortaklıkları oluşacaktır. Semt, ilçe, bölge ve kıta merkezlerinde genel hizmet verilecektir. Kuran’ın devlet yapısını beyninize yerleştirirseniz Kur’an’ı daha kolay anlarsınız. Kur’an’da geçen her ifadeye bir yer ararsınız. Bu sistem içinde bu kelimenin karşılığı nedir dersiniz ve Kur’an’ı böylece doğru yorumlamış olursunuz. Yoksa Kur’an’da birbirine çok yakın manalar taşıyan kelimeleri tekrar eder durursunuz ve bir şey Türkçe ile“Ve onlar buluşmaları üzerinde birbirlerini koruyanlardır.”Kur’an kelimeleri ile“Ve onlar salatları üzerine muhafaza edenlerdir.”Va elLaÜIyNa HuM GaLAy ÖaLaVAvTıHıM YuXAvFıJUvNaوَالَّذِينَ هُمْ عَلَى صَلَوَاتِهِمْ يُحَافِظُونَ 9 ***أُولَئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَ 10 EuLAvEiKa HuMu eL VARşÇUyNa EuLAvEiKa HuMu eLFAGıLUVNa “Onlar vâristirler.”Buradakiهُمُ zamiri salatlarını muhafaza edenlerdir. Yani özel mülkiyetleri vardır. İşyerleri ortak mülkiyet içindedir. Yararlanma mülkiyetine sahip olanlar oradaki işletmeye karışamazlar. Oranın işletme mülkiyetine sahip olmak için orasının işletilmesi şarttır. Boş durdurmazsınız. Yıllık belli bir kamu payı getiren şeyler, işletme mülkiyeti alanıdır. Orada miras yoktur ama devre mülke sahip dinlenme evlerinde ise özel mülkiyet vardır. Kişi oranın malikidir. Her zaman kendisi oturabildiği gibi istediğine de kiralayabilir. Boş da bırakabilir. Oranın bakımı ve muhafazası ortaklıktan karşılanır. Baştan alınan pay ile belirlenir. Bu dinleme evlerinde yüzer metre karelik seralar vardır. Her villa sahibinin yüz metre karelik serası vardır. Onu oradaki ortak bekçiler kiraya verir. Onlar hizmet ederler. Ürünlerin yarısı onların olur. Yarısı da devre mülk sahiplerinin mülk sahipleri villanın tüm paylarını satın alırsa artık devre mülk olmaz, dinlenme evleri olur. Burada vasiyet değil miras geçerlidir. Özel mülkiyet zevkini insanlar burada alır. Sera ile ev yüzer metre karedir. 800 metre kare de ziraat alanı veya meyvelik veya orman vardır. Yeryüzü, çöller ve Sibirya bölgesi semt dinlenme sitelerinden dönüm yer 333 metrelik kenar sahibi bir alandır. Demek ki 150 metre yüksekliğinde bir arsa tüm dinlenme sitesini içine alabilir. Bugün 300 metre yüksekliğinde binalar yapılmaktadır. O halde 150 metre karelik binaları bugünkü teknikle Akevler bile yapacak durumdadır. Böylece tüm dinlenme sitesi tek sera içinde olabilir. Bunun anlamı şudur; nerede olursak olalım dinlenme semtlerini kuran sitelerde barış hükümleri geçerlidir. Semt apartmanlarında işletme hâkimdir. Semt dinlenme evlerinde ise aileler bin ortaklı Ar-Ge merkezi hem yüz lojmanlı apartmanın hem de yüz villalı dinlenme evlerinin örneklerini oluşturmaktadır. Bunun belki de %50’sini aşmış bulunuyoruz. On bin ortaklı Ar-Ge merkezinin oluşmasına hepiniz daha sıkı katkıda bulunmalısınız. Bu seminerleri okuyanlar, “Ben de varım” diyerek, ayda elli TL kira hatta daha fazlasıyla katılmaya başlamalısınız. Biz bu biriken meblağla Teşvikiye’de yerler alacağız. Katkınız altından daha değerli olacak. On ya da yirmi sene sonra varlığınız birikecektir. Biz de sanayi ve tarım semtlerini kurmuş Türkçe ile“Onlar konacak olanlardır.”Kur’an kelimeleri ile“Onlar vâristirler.”EuLAvEiKa HuMu eL VARşÇUyNaأُولَئِكَ هُمُ الْوَارِثُونَ 10***الَّذِينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَ EalLaÜIyNa YaRiÇUvNa eLFiRDaVSa EalLaÜIyNa YaRiÇUvNa eL FiRDaVSa elLaÜIyNa YaFGıLuvNa FiGLaVLa “Firdevs’e varis olanlar”الْفِرْدَوْسَKelimesi فردkökünden türemiştir. فِعْلَوْنَveznindedir. Sonuna وْنeklenmiştir. فayrılığı, رsürekliliği, دsınırlamayı, و beraberliği, س mekanda diziyi ifade kelimesi kişiliğin ayrılığını ifade eder. Bizim dinlenme sitelerini tarif etmiyorum. Özel mülkiyet birer dönümle sınırlı olmasın, yüz kadar bahçeli villanın yan yana dizilmeleri ve aralarında birlik kurulmasıyla oluşsun. Kuran’da da iki yerde geçer. Bir karine olmadığına göre dünyada ve ahirette vaat edilen cenneti ifade etmektedir. Biz burada dünyadakini açıklıyoruz. Ahirette de bizim dinlenme evlerine benzer köşklerimiz فِيهَا خَالِدُونَ 11 HuM FIyHAv PaLıDUvNa HuM FIyHAv FaGILUvNa “Onlar orada haliddirler.”Semt apartmanlarında oturanlar kiracıdırlar. Malikleri değildirler. Bodrum katlarında veya çalıştıkları yakın iş yerlerinde işleri bitince lojmandan da ayrılmak zorundadırlar. Bu binalar çocuklara intikal etmez. Yerinde çalışacaklara intikal eder. Oysa dinlenme evleri miras yoluyla çocuklara intikal eder. Devre mülk olarak da parçalanabilir. Senede bir hafta veya bir gün veya beş senede bir gün de olsa pay vârisler arasında korunur. Camili Maral köyünde babamdan bize intikal eden 40 dönümlük yerler böyle bir statü içinde İzmir Akevler Kooperatifi’ne tapu edilmiştir. Tavsiye ederim, kardeşler birleşin baba mülkünü bir kooperatife tapulayın, o size tahsis etsin oralarda dinlenme evleri yapın böylece yeni düzen döneminin miras hükümleri sanayi dönemine cevap vermediği için batıda kapitalistler büyük çiftlikler kurmak zorunda kalmışlardır. Kuzeyde araziler sonra devletleştirilmiş. Kur’an ise teavün şirketleri ile bu sorunu çözmüştür. Kıyam ve meta mülkiyeti ile bu sorunları çözmüştür. Buradaki خَالِدُونَkelimesi kalıcı mülkiyetleri ifade Suresi’nde insanlığın makro düzeni ele alınmış tüm insanlığın birlikte yaşaması için hac yolları ve hac merasimleri anlatılmış, uluslararası yollar ve değişme kuralları dile getirilmiştir. Bu surede semtlerden işe başlamış, tarım ve sanayi sitelerini dile getirmiştir. İsra Suresi’nde işçilikten ortaklığa geçileceğini açık ifade ile belirtmiştir. Tüm Kur’an bu geçişi özelliği budur. Aynı kelimeler onu inceleyenlere farklı şeyler söyler. Çocuklara çocukların anlayacağı, gençlere gençlerin anlayacağı, olgunlara olgunların anlayacağı, yaşlılara da yaşlıların anlayacağı dille söyler. Yalnız yaşlara göre değil mesleklere göre de farklı konuşur. Hukukçulara hukuk diliyle, tabiplerle tıp diliyle göre de değişik şeyler söyler. Çağınız işçilik döneminden ortaklık dönemine geçiş dönemidir. Bugün bize hep bundan bahsetmektedir. Gelecekte insanlar kara uygarlığından deniz uygarlığına geçeceklerdir. Onlar da hep ondan bahsedecektir. Daha sonra gezegen uygarlığına geçilecek onlara ondan formülleri gibidir, harflere ne mana verirsen onun hesabını seminerlerde söylenenleri doğru kabul etmeyeceksiniz. Çünkü size söyledikleri ile bize söyledikleri farklıdır. Bu seminerlerde siz Kur’an’ın nasıl yorumlanacağını öğreneceksiniz. Yani Kur’an dilini öğreneceksiniz. Söyleyecekleri ise hepimize ayrı ayrıdır. Bunu anlamışsınızdır. Değişik inançta olanlara Kur’an değişik şeyler söylediği gibi aynı inançta olanlara da içtihatlarına göre farklı şeyler söyler. Sözlerin manaları Türkçe ile“Öz bağlarına konan kimseler, onlar orada kalıcıdırlar.”Kur’an kelimeleri ile“Firdevs’e varis olanlar, onlar orada haliddirler.”EalLaÜIyNa YaRiÇUvNa eLFiRDaVSa HuM FIyHAv PavLıDUvNaالَّذِينَ يَرِثُونَ الْفِرْدَوْسَ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ 11
❬ Önceki Sonraki ❭ إِنَّمَا يَنْهَىٰكُمُ ٱللَّهُ عَنِ ٱلَّذِينَ قَٰتَلُوكُمْ فِى ٱلدِّينِ وَأَخْرَجُوكُم مِّن دِيَٰرِكُمْ وَظَٰهَرُوا۟ عَلَىٰٓ إِخْرَاجِكُمْ أَن تَوَلَّوْهُمْ ۚ وَمَن يَتَوَلَّهُمْ فَأُو۟لَٰٓئِكَ هُمُ ٱلظَّٰلِمُونَ İnnemâ yenhâkumullâhu anillezîne kâtelûkum fîd dîni ve ahrecûkum min diyârikum ve zâherû alâ ıhrâcikum en tevellevhum, ve men yetevellehum fe ulâike humuz zâlimûnzâlimûne. Allah, sizi ancak, sizinle din konusunda savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için destek verenleri dost edinmekten men eder. Kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir. Diyanet İşleri Başkanlığı Allah, sizi ancak, sizinle din konusunda savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için destek verenleri dost edinmekten men eder. Kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir. Diyanet Vakfı Allah, yalnız sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanız için onlara yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır. Elmalılı Hamdi Yazır Sadeleştirilmiş Allah, yalnızca sizinle din hususunda savaşanlara, sizi yurtlarınızdan çıkaranlara ve çıkarılmanıza arka çıkanlara dostluk etmenizi yasaklıyor size. Her kim de onlara dostluk ederse, işte onlar, kendilerine yazık eden zalimlerdir. Elmalılı Hamdi Yazır Allah sizi, ancak sizinle din hakkında savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için yardım eden kimselere dost olmaktan men eder. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır. Ali Fikri Yavuz Allah, sizi, ancak din hususunda sizinle savaşan ve sizi yurdlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanıza yardım eden kimselerden; Onlara dostluk etmenizden meneder. Kim de onlara dostluk ederse, işte bunlar, zalim olanlardır... Elmalılı Hamdi Yazır Orijinal Allah sizi ancak size din hakkında kıtal yapan ve sizi yurdlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanıza muzaheret eden kimselerden, onlara dostluk etmenizden nehyediyor, her kim de onlara dostluk ederse işte onlar kendilerine yazık eden zalimlerdir. Fizilal-il Kuran Allah, yalnız sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarından çıkaranları ve çıkarılmanız için yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onları dost edinirse, işte zalim onlardır. Hasan Basri Çantay Allah, sizi ancak sizinle dîn muhaarebesi yapmış, sizi yurdlarınızdan çıkarmış ve çıkarılmanıza arka çıkmış olanlara dostluk etmenizden men´eder. Kim onları dost edinirse işte bunlar zaalimlerin ta kendileridir. İbni Kesir Allah; sadece sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanıza yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onları dost edinirse; işte onlar, zalimlerin kendileridir. Ömer Nasuhi Bilmen Allah, sizleri ancak din hususunda sizinle muharebede bulunmuş ve sizi yurdunuzdan çıkarmış ve sizin çıkarılmanıza yardım etmiş olan kimselere dostlukta bulunmanızdan nehyeder ve her kim onlara dostlukta bulunacak olursa işte onlardır zalimler, onlar. Tefhim-ul Kuran Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp çıkaranları ve sürülüp çıkarılmanız için arka çıkanları dost edinmenizden sakındırır. Kim onları dost edinirse, artık onlar zalim olanların ta kendileridir.
mümtehine suresi 7 ayet okuyanlar